. Dünden Bugüne Türk Amerikan İlişkileri- 8 - Prof. Dr. Mehmet Çelik

Dünden Bugüne Türk Amerikan İlişkileri- 8


  • Oluşturulma Tarihi : 20.08.2025 09:57
  • Güncelleme Tarihi : 20.08.2025 09:57

Amerika Birleşik Devletleri’nin Osmanlı Devleti ile kurduğu ilişkiler, başlangıçta yalnızca ticari düzlemdeydi. ABD, özellikle Akdeniz ve çevresinde ticaret yapabilmek, limanlara girebilmek ve mallarını pazarlayabilmek için Osmanlı ile diplomatik temas kurdu. Bu sayede Akdeniz ticaretinde etkin bir rol üstlenmeye başlamıştı. Ancak zamanla Amerika’nın çıkarları yalnızca ticaretle sınırlı kalmadı. Artık Osmanlı topraklarının içine nüfuz etme düşüncesi öne çıkmıştı.

Bunu doğrudan askeri ya da siyasi bir yöntemle gerçekleştirmesi mümkün değildi. Osmanlı hâlâ büyük bir imparatorluktu ve böyle bir girişim hem riskli hem de maliyetli olurdu. ABD için en uygun yol, doğrudan halkın arasına sızmayı sağlayacak, toplumsal ve kültürel zeminde etkili olabilecek bir mekanizma bulmaktı. İşte tam da bu noktada misyoner teşkilatları devreye girdi.

1810 yılında Boston’da kurulan American Board of Commissioners for Foreign Missions (kısaca Amerikan Board), Osmanlı topraklarına yönelik faaliyetlerin ana merkezi oldu. 1820 yılında iki misyoner aracılığıyla Osmanlı topraklarına ilk adımlarını attılar. Başlangıçta Bulgaristan’a yerleştiler, ardından Dr. Cyrus Hamlin’in öncülüğünde İstanbul’da Robert Koleji kuruldu. Bu okul yalnızca bir eğitim kurumu değildi; aynı zamanda bir misyoner üssüydü.

Robert Koleji’nde eğitim gören Bulgar gençleri, mezun olduktan sonra bağımsızlık hareketlerinde ön saflarda yer aldılar. Böylece Amerika, Avrupa’daki misyoner teşkilatlarının yıllardır başaramadığı bir işi gerçekleştirdi: Bulgaristan’ın Osmanlı’dan koparılması. Bu gelişme yalnızca Bulgaristan’ın bağımsızlığıyla sınırlı kalmadı; aynı zamanda Osmanlı’nın Avrupa’ya açılan kapısı da kapanmış oldu. Bulgar toprakları bağımsızlığa kavuşunca Osmanlı’nın Avrupa’daki siyasi ve askerî dengesi büyük darbe aldı.

Kısa süre içinde Amerikan Board, yalnızca İstanbul ve çevresinde değil, Anadolu’nun birçok bölgesinde faaliyet göstermeye başladı. Hedef, Osmanlı’yı içeriden zayıflatmaktı. Bunun için de imparatorluk bünyesindeki gayrimüslim unsurlar – başta Ermeniler ve Rumlar olmak üzere – özel olarak seçildi. Misyonerler, bu topluluklarla kurdukları ilişkileri gün geçtikçe ilerlettiler; eğitim kurumları, dini faaliyetler ve sosyal yardımlar üzerinden nüfuzlarını artırdılar.

Bu konuda Dr. Hamlin’in kaleme aldığı ve Türkçeye de çevrilen hatıratı çok önemli bir kaynaktır. Her vatandaşın okumasını özellikle tavsiye ederim. Çünkü Hamlin, Osmanlı’nın nasıl çökertilmek istendiğini ve bu süreçte misyoner faaliyetlerinin nasıl bir rol oynadığını kendi ağzından, hiçbir gizleme ihtiyacı duymadan anlatır. Bulgaristan’ın bağımsızlığında Robert Koleji mezunu Bulgar gençlerinin oynadığı rolü neredeyse gururla dile getirir.

Hatıratı okuyan bir kişi, Osmanlı’nın içten içe nasıl yıpratıldığını, hangi adımlarla parçalanmaya sürüklendiğini daha net görecektir. Bu bakımdan Dr. Hamlin’in anlattıkları, tarihin karanlıkta kalmış sayfalarını aydınlatan belgeler niteliğindedir.

Ben bu köşede konunun ayrıntılarına girmek istemiyorum. Ancak tarihe ilgi duyan, özellikle de Amerika’nın Osmanlı coğrafyasında nasıl bir strateji izlediğini öğrenmek isteyen herkesin bu hatıratı okuması gerektiğine inanıyorum. Çünkü bu eser yalnızca bir misyonerin kişisel anıları değil; aynı zamanda Osmanlı’nın nasıl hedef alındığının, hangi yöntemlerle içeriden çökertilmeye çalışıldığının itirafnamesidir.

Saygılarımla.

Dünden Bugüne Türk Amerikan İlişkileri- 8
Prof. Dr. Mehmet Çelik
Yazarımız Kim ?

Prof. Dr. Mehmet Çelik