.
Saygıdeğer okurlarımız selamlar,
Ağzımızdan dökülen zehir, biz kim olduk da kendimizi böyle küçümsedik?
“İki Türk bir araya gelirse kavga çıkar.”
“Elin gavuru birleşir, bizimkiler bölünür.”
“Bizde herkes padişah olmak ister, kimse yeniçeri olmaz.”
“Başarı bizde cezalandırılır, başarısızlık ise ödüllendirilir.”
Bu cümleleri kim duymadı ki? Kimi çay içerken söyledi, kimi trafikte sıkışınca iç geçirdi, kimi de sosyal medyada kahkahalar eşliğinde paylaştı. Ama kimse sormadı. Biz neden kendi kendimize bu kadar acımasızız? Oysa bu sözler birer tespit değil, bizden başka kimsenin üstümüze dikemeyeceği, ama bizim giyip giyip aynada kendimizi küçük düşürdüğümüz birer kara gömlektir. Yani bu sözler kiminse, bizim değil.
Değerli okurlarım, bir düşünün. Bu ifadeler genetik kodumuzda mı yazıyor? Hayır. Doğduğumuzda kulağımıza eziklik mi fısıldanıyor? Hayır. Peki neden bu cümleleri bu kadar içselleştirdik? Cevabı acı ama net, çünkü kolayı bu. Eleştiriyoruz gibi yapıp aslında kendimizi rahatlatıyoruz. Çözüm aramıyoruz, pes etmişliğimizi süslü cümlelere sarıyoruz. “Bizde herkes her şeyi bilir ama kimse bir şey yapmaz” diyenler aslında hiçbir şey yapmayacaklarını ilan ediyorlar. Oysa gerçekten bir şey yapmak isteyenin dilinde değil, elindedir çözüm. Düşünsenize, sürekli “Bizden bir şey olmaz” diye diye büyüyen bir çocuk, büyüyünce ne hisseder? Kendine nasıl güvensin? Bir şey olmak isterse bile “Bizde başarı cezalandırılır” diye korkmaz mı? Bunlar kehanet değil, kendini gerçekleştiren lanetli cümleler.
Bu millet bu değil!
Biz tarih yazan, medeniyet kuran, kıtalar aşan, çağa damga vuran bir milletiz. Selçuklu’nun o taş gibi iradesi, Osmanlı’nın adalet terazisi, Cumhuriyet’in ayağa kalkışı, Kurtuluş’un “Ya istiklal ya ölüm” çığlığı bizim genetiğimizdir. Sen şimdi kalkıp da bu millete “biz beceremeyiz” mi diyorsun? Hadi oradan!
Yeter artık! Artık yeni cümleler kurmanın, yeni aynalar yapmanın zamanı geldi. Bakın mesela:
“İki Türk bir araya gelirse kavga çıkar” değil, “İki Türk bir araya gelirse dünya yerinden oynar” de!
“Türk Türk’ü çekemez” yerine, “Türk Türk’e omuz olur” de!
“Bizde herkes her şeyi bilir” yerine, “Biz birlikte düşünür, birlikte üretiriz” diyelim.
“Bizde herkes padişah olmak ister” yerine, “Bizde her yürek, milleti için hizmete hazırdır” diyelim.
Kendimizi zehirlemeyelim artık. Birbirimize bal olalım. Çünkü bu toplumun mayasında mertlik var, vefa var, dayanışma var.
Bizi ayakta tutan “biz” demeyi bilmemizdi. Şimdi bu “biz”i yeniden hatırlama zamanı.
Bakın açık söylüyorum, bugün çocuğuna söylediğiniz cümle, yarın onun karakterine dönüşür. Ya zehir ekeceğiz ya umut. Seçim sizlerin. “Biz yapamayız” mı diyeceksin, yoksa “Biz birlikte her şeyi başarırız!” mı diyeceksin? Çünkü inancın gücüdür milleti ayağa kaldıran. Ve biz inandığımızda, gerçekten bir olunca, dünya bile şaşırır. “Bunlar nasıl ayağa kalktı böyle?” Çünkü sen inandığında, tarih yeniden başlar.
Peki ya biz? Birbirimize ne zaman gerçekten güç olduk? Ne zaman omuz verdik, birbirimizin arkasında durduk?
Dünyada bazı toplumlar var ki, adı geçtiğinde akla hemen dayanışma gelir. Küresel çapta birbirini tutan, birbirinin elinden tutan, “Ben varım ama biz olunca güçlüyüm” diyebilen topluluklar. Birbirine köprü olan milletler. Bakınca zannedersin ki doğa onları birlikte ayakta kalmaları için kurgulamış.
Peki biz Türkler neden öyle görünmeyelim? Oysa biz de aynıyız. Hatta fazlasıyız. Çünkü “Türk” demek sadece bir ırk demek değil. Türk, ortak bir tarih, ortak bir kader ve ortak bir vicdandır. Türk’ün içinde Kürt de var, Laz da var, Çerkes de, Boşnak da, Arnavut da. Türkmen de vardır, Yörük de. Gürcü de vardır, Zaza da. Ahıskalı kardeşim de Türk’tür, Azerbaycanlı da. Gagavuz da Türk’tür, Kırım Tatarı da. Kazanlı da vardır, Özbek de, Uygur da. Kıbrıslı Türk de vardır, Dağıstanlı da, Karapapak da, Terekeme de. Batı Trakya’dan gelen de Türk’tür, Balkanlar’dan kopup gelen de. Hakkari’nin yaylasından Edirne’nin ovaya uzanan çocuğuna kadar herkes bu milletin ocağında pişmiştir.
Bu öyle bir isimdir ki ne soyla sınırlıdır ne de sınırla. Türklük, ortak vicdan, ortak değer, ortak bayraktır. Ve bu bayrak, sadece gökyüzünde değil, yüreğimizde dalgalanır. Çünkü biz sadece bir millet değiliz. Biz, bir annenin gözyaşıyız. Oğlunu askere gönderirken eline kınayı yakıp, ardından sabahlara kadar dua eden bir Anadolu kadınının kalbinde yaşarız. Biz, doğudan batıya, kuzeyden güneye, birbirine sarılıp “kardeşim” diyebilen son güzel insanların halkasıyız.
Düşünsenize, sen İstanbul’da simit satarken, Kars’ta bir kardeşin kar altında koyun güdüyor. Sen Almanya’da sabah işe giderken, New Jersey’de bir Türk göçmen çocuk sabah duasında Türk Bayrağı çiziyor defterine. Ve sen tam vazgeçecekken bir yerlerde, bir başkası seni hiç tanımadan "Seninle gurur duyuyorum" diyor sessizce. İşte Türk olmak böyle bir şey. Aynı dili konuşmak değil sadece, aynı duyguyu aynı anda hissetmek. Bir bayrağa bakınca gözleri dolmak, bir İstiklal Marşı’nda boğazı düğümlenmek. Bir asker cenazesinde “Vatan sağ olsun” diyebilmektir Türk olmak ve en çok da, birbirini hiç tanımasan bile, “Ben seni anlıyorum kardeşim” diyebilmektir. O yüzden, ne olur. Kendimizi küçümsemeyelim artık. Birbirimize sahip çıkalım. Çünkü biz düştüğümüzde ilk bizi kaldıracak yine biziz. Bu topraklara düşen her damla gözyaşı, bir çınarın köklerine iner. Biz ağlarken bile büyürüz. Çünkü Türk olmak, sadece yaşamak değil, bir emaneti taşımaktır. Atalardan alınmış, torunlara bırakılacak bir bayrak gibi. Kutsal, ağır ama onurlu…
O emanet bazen bir ninenin sandığındaki işlemeli bir yazmadır. Bazen Sarıkamış’ta donarak şehit düşen dedenin cebindeki mektup. Bazen yurt dışında açılan bir dernek binasında asılı duran bayraktır. Bazen göçmen bir annenin çocuğuna söylediği, “Unutma yavrum, biz Türk’üz” cümlesidir. Bazen de hiçbir dilin çeviremeyeceği o iç titremesi “Ben bu millete aitim.”
Türklük, bir üstünlük değil, bir sorumluluktur. El uzatana da, omuz çökene de, darda kalana da yetişmektir. Başkasının yıkmak istediğini tamir etmektir. İhanete uğrasan da, “Ben yine de doğruyu savunurum” diyebilmektir. Çünkü biz bir olduğumuzda, yedi düvele direnmiş bir milletin torunları olduğumuzu hatırlarız. Bu topraklarda doğmak bir ayrıcalık değil, bir çağrıdır.
Ve o çağrı hep şunu söyler “Ayağa kalk!”
Son söz mü?
Buyur o da burada,
Biz bir MİLLETİZ. Adımız Türk, soyumuz yürek, yolumuz hakikat, dostumuz merhamet, düşmanımız kötülüktür.
Biz birlikte yürürsek, karşımızda ne yalan kalır ne yıkım.
Çünkü biz bir olunca dünya değişir.”
Selam ve saygılarımla.