Bu anlamlı yürüyüşlerin, kültürel festivallerin ve toplumsal birlikteliklerin ardında yalnızca bir program değil, bir inanç ve emek vardır. Başta Türk Amerikan Dernekleri Federasyonu Başkanı Sayın Gülay Aydemir olmak üzere, gece gündüz demeden çalışan kıymetli İcra Kuruluna, özveriyle omuz veren Yönetim Kuruluna ve tüm derneklere teşekkür ederiz. Ayrıca, bu faaliyetlerin gerçekleşmesini sağlayan maddi destekçilere, sponsorlara ve taşın altına elini koyan tüm dostlara minnettarız.
Unutulmamalıdır ki, bir toplumu ayağa kaldıran hem inançtır, hem imkândır.
Türk Günü’nün ardındaki ruh, New York’un gökdelenleri arasında al bayrak göğe yükselirken, sadece bir geçit değil, bir milletin hafızası yürüyor. Bu yürüyüş, geçmişte emek ve destek verenlerin mirasını, çocuklarımızın kimliğini ve bizim kararlılığımızı temsil eder.
Her adımda yankılanan “Biz buradayız!” sesi, sadece kalabalığın değil, bir aidiyetin ve varoluşun sesidir. Bu bir gün değil, bir hafıza, bir sahiplenme, bir millet ilanıdır. Türk Günü Yürüyüşü, hiçbir partiye ait değildir. Ne bir siyasi grubun, ne bir şahsın, ne de geçici heveslerin sahnesi olamaz. Bu yürüyüşte yer almak demek, Atatürk’ün emanetine sahip çıkmak, şehitlerin ruhuna selam vermek, Edirne’sinden Karslısına kadar her yüreği bir görmek demektir.
Amerika’da her şey parayla dönüyor, derler. Ama biz biliriz ki bazı işler yürek ister. Dernekçilik, maaşla değil; duruşla yapılır. Bir masa kurup herkese eşit davranmak, bir bayrak taşırken onun yükünü değil, şerefini hissetmektir.
Bu yürüyüşte adı anılmayan, madalya almayan ama adanmışlığıyla bu millete hizmet eden yüzlerce kahraman var. İşte bu yazı, o adsız kahramanlara bir selamdır.
Burada doğan çocuklarımız artık iki kimlikle büyüyor: biri pasaportta yazan, diğeri kalbinde atan. Kimliklerini kaybetmemeleri için Türkçeyi öğretmeye, tarihimizden bahsetmeye çalışıyoruz. Ama bu kolay değil. Bu topraklar kimlik vermez, kimliğimizi biz her gün yeniden kurarız. Dilimizle, kültürümüzle, hikayelerimizle…
Eğer çocuklarımızı kaybetmek istemiyorsak, önce birbirimizi bırakmamalıyız.
Bazen toplumlar düşmanla değil, kendi sessizliğiyle parçalanır.
Kırgınlıklarımızı içimize atarız. Yanlışlara göz yumarız.
Ama unutmayalım, her suskunluk biraz daha uzaklaştırır bizi birbirimizden.
İyileşmenin yolu, birlikte yürümeyi öğrenmektir.
Amerika’daki Türkler homojen bir yapı değil. Farklı şehirlerde, farklı meslek gruplarında, farklı hayat mücadeleleri içinde olan binlerce kişi var. Kimisi göçmenlik süreciyle uğraşıyor, kimisi çocuğuna Türkçe öğretmeye çalışıyor. Kimi işyeri kuruyor, kimi hâlâ ayakta kalmaya çalışıyor. Ama hepsinin ortak bir derdi var. Bu kimliği kaybetmemek. Bu ülkede Türk kalmak, sadece bayrak sallamakla olmaz. Dili yaşatmak gerekir. Kültürü aktarmak gerekir. Ve en önemlisi, birlikte durmak gerekir.
Ne yazık ki zaman zaman ayrışmalar, kutuplaşmalar, gereksiz rekabetler görüyoruz.
Oysa bu toplumun ne siyasî çekişmelere ne de kişisel hesaplaşmalara ayıracak vakti yok.
Burada yaşayan her Türk, aynı gemidedir.
Ve bu gemi ancak birlik ve beraberlikle yol alır.
Bugün yürüdüğümüz yollar, sadece gösteri için değil, yarın çocuklarımız hangi kimlikle büyüyecek sorusuna verdiğimiz cevaptır. Bu yüzden çağrımız açık, birlikte yürüyelim. Bayrağı birlikte taşıyalım.
Ve bu ülkenin sokaklarında sadece var olalım diye değil, onurla temsil edilelim diye çabalayalım. Bu topraklarda ayakta kalmak istiyorsak, birbirimizi bırakmayacağız. Aynı bayrak altında, aynı yürüyüşte, aynı hedef için birleşmeliyiz. Çünkü çocuklarımızın geleceği; bizim bugünkü duruşumuzla şekillenecek.
New York’un caddelerinde bir milletin onuru yürürken, o onura omuz veren herkese selam olsun.